neyse nerede kalmıştık? onun diyordum o yu siz de tanımıyorsunuz, ben de pek iyi tanımıyorum ama iyi biri olmadığını biliyorum. ve içimdeki en kıymetli o'nun o iyi olmayan o'nu dikkate alması beni çıldırtıyor. evet çıldırtıyor.
boşvermeye çalıştım. tvyi kapattım. odama gittim. kitaplığıma baktım. dün gece düzenlemiştim. güzel de olmuştu. sonra odamı da toplamıştım o da güzel olmuştu. yatağıma douglas amcayı alıp yattım. satırlar arasında beynimde habire bu halden kurtulmamı sağlayabileceğini sandığım şeyler dönmekteydi. Bilkent'e giderim, çalışırım, çalışırım, çalışırım, çalışırım... hani şarkıdaki gibi "yoruldukça kaybolur acılar" buna inanmak istiyorum. yoksa ciddi ciddi delirme yetkimi kullanacağım.
yani ya bu saçma sapan şeyi kafama dolayıp, daha bir sinirlenip, midemdeki ülseri azıtıp canıma okuyacağım ve bunun sonucunda da melankolik maskemi takıp yüzümü asıp gezeceğim, ota börtü böceğe ağlayacağım. ya da gerçekten sabah yataktan kalkıp, bilkentin kütüphanesinin kapısında, oranın servisinde giderken kurduklarımı, düşündüklerimi bırakıp içeri gireceğim ve çalışacağım. sonra kütüphaneden çıktığımda biraz yorgun olacağım ve kafamda ve bedenimde bu yorgunluk olacak. böylelikle de uzaklaşabileceğimi, düşündüklerimin ne kadar saçama olduğunu aslında, hayatın bir gerçek olaraka aktığını farkedeceğim belki de. kimbilir.....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder