Pages

19 Temmuz 2008 Cumartesi

aranan kan bulunmuştur..

Çamlıca tepelerinden baktık sana İstanbul, bir şeyler aradık. Bakılacak bir yerin kalmamış gibi, yazılacak hiçbir şeyin kalmamış sanki. Yazmışlar, hem öyle çok yazmışlar ki seni tükenmişsin. Sen de bu tükenmişliğine gıcık olduğun için, tükettin bizi, kendimizi en tükenmez kalem sandığımız günlerde.

İyi kötü bir aşkımız bile vardı. Sevmek ve sevdiğini düşünmek ne güzeldi. Çok pupa yelken bir duyguydu, tek başına iki kişi yaşamak. Anlamsız ve zamansız sırıtmak, dalıp gitmek her şeye ya da her hiç-bi-şe-ye… bir köşeyi gülümseyerek dönmek…

[…]

Şişeler en iyi gemileridir geçmişe gitmenin. En hızlı gemileri. Oysa boşalanı atarız. Satarız kimi zaman. Neleri satmıyoruz ki? Alım-satım üstüne kurmuşlar düzeni. Kuranın anasına yazık!

Ey gidi karasızlığın bol ışıklı denizi! Geceyarısını geçtik. Yamuk ağaçtakiler ne kuşu bilemiyorum. Zaten dediklerini de anlamıyorum. Cıvıldayıp duruyorlar. Belki de birbirlerini çağırıyorlar, gelmeyenleri bekliyorlar belki.

—Ötmeyin enayiler, gelmeyenler gelmezler!

Ama onların güçlü kanatları var, gidebilirler yanına, gelmeyenin. Ne diye böyle avaz avaz ötüşsünler? Bu kuşların elbet bir bildikleri var.

Çöreklenip cicili bicili sandalyelere, bir avuç parayla, gazoz içmeye gelmedik biz. Bıyık bıraktık, kimsenin umrunda değil. Koyverdik sakalları, haberin yok İstanbul! Bari kan yetişiyor mu herkese?

—Aranan kan bulunmuştur, teşekkür ederiz!

Radyo ve ben, birlikte yoruluyoruz işte. Onun pili zayıflıyor, benim pilim sızıntı yapıyor. Başka hiçbir şey olduğu yok, koskoca kentte. Anlamsızca düşer güneş, suyun içine. Ne camiler tutabilir onu, ne galata kulesi…

Aranan kan, bulunmuş…

Pipomda küller, şişem bomboş.

Hiç yorum yok: