Pages

6 Ekim 2008 Pazartesi

Bitanem için yangın merdiveni:

benim bitanem çok sıkkındı bugün..... ece abla'nın merdivenine binsin bir nefes alsın...

Ey iyi kalpli okuyucu!
Bugüne kadar - Ah! O kadar da eminim ki - iyi bir insan olduğun için başına neler, kim bilir neler geldi. İşte bu yüzden, becerebilirsem, tüm bu şeyleri unutturmak için sana, bağışlaman için topyekün bu hayatı, yani sen iyi biri olduğun için, sana veriyorum bu yazıyı. Bu yazı, senin. Basbayağı yani, düpedüz. Bu yazı, senin yangın merdivenin!
Al bakalım, başlangıç olarak bu sabahı sana verdim. Güneşin daha başlamadığı o kısa aralığı. Herhalde tıraş olunca yüzde bir rüzgar hissi oluyordur, o da senin. Sabah çocuklarının yüzlerindeki yastık izleri, bankamatiklerde henüz uyanmamış sokak çocuklarının tekinsiz düşleri. İlk çayın tıkırtısı ve ilk sigaranın ilk nefesi de elbette senin. Bugünkü gazetelerin en matrak haberi ve yoldan geçen kızın pantolonuyla bluzu arasında kalan yanık beli. Otobüs adamlarının yüzlerinden tahmin edilmiş bütün hayat hikayeleri ve aklının içinde yaptığın kurgu kavgalarda lafı gediğine koyan cümleyi aklından geçirince kendi kendine gülümsemen de senin. Bütün insanların kafalarından geçen adsız sansız melodiler ve şarkıların bütün gün hatırlanamayan ilk dizeleri. Mütereddit serçelerin ayakları ve işyerine gelen o enteresan adamın ilk selamında aklına gelen terbiyesiz şeyler.
***
Fırında makarnaların çatalda uzayan kaşarı ve yeni tanıştığın o hoş kadınla aynı çocuk kitaplarını okumuş olma tesadüfünü de veriyorum sana. O adamın ellerinin ne güzel olduğunu söyleyerek kalbinde isabet kaydetmiş olma ayrıcalığı da.
Al bak, bunların hepsi senin. Bu kez ve ilk kez bir şey vermen gerekmiyor karşılığında. Patronlardan çok çaycıların sevdiği çalışan olma hakkını da alabilirsin. Çocukluk fotoğraflarından bu yana hiç değişmeyen gözler de senin. İyi bir serüvende kirlenmiş beyaz çoraplar ve erimiş çikolatayı kağıdından yalamalar. Saçma ve şahane çocukluk koleksiyonlarının bütün hikayeleri ve toplanmış nesnelerin büyüklerin çöpleştirdiği nedenleri de senin. Gizli buluşmaların kızarmaları ve küçük zaferleri, yazlık sinemaların bütün çiğdem çekirdek sesleri. Kenarı güllü asker fotoğrafları ve "Telgrafın tellerine kuşlar mı konar?" da senin.
***
Bütün bunlara ek olarak iyi bakkallardaki, tek ortalı, sarı yapraklı, veresiye defterlerini, aç çocukların kızarmış tavuk camekanlarında asılı duran hayallerini de alabilirsin. "Açık havada içiyoruz. Bir şey olmaz" repliğini ve denizde ancak bir kez görünen yunusu bir tek senin görmüş olmanı. Birlikte yaşlanan insanların müthiş sırlarını, kargaların parlak şeylere duyduğu anlaşılmaz merakı. "Nehirler kuruduğunda balıklar nereye gider?" sorusunu ve "Bu aşk biter mi?" sorusunun içine sular serpen cevabını. Yer darlığından yazamadığım daha bir sürü şeyi sana veriyorum.
İyiliğin yüzünden başına gelen onca şeyin bir karşılığı olarak işte, bu yazı senin. Her şeyi de onlar alacak değil ya kardeşim! Basbayağı yani. Al bakalım. Teşekküre filan da lüzum yok; bu, ne zamandır hakkındı senin. "Senin bu hayatta neyin var?" derlerse söylersin: "Yangın merdivenim var, çok şükür" dersin!

Hiç yorum yok: