Pages

17 Şubat 2009 Salı

Metin Celâl'in kaleminden Karagöz ve Boşverinbeni

kaç gündür istatistiklere baktığımda "karagöz ile boşverinbeni"'nin içeriği ile ilgili araştırmalar yapan birilerinin sayfama uğradığını görüyorum. kaç zamandır aklımda, bu kitap ile ilgili bir şeyler yazmak; ve fakay kafamı toplayıp yazamadım bu yazıyı bir türlü. az önce cumhuriyet gazetesinde Metin Celal'in bu kitap hakkında yazdıklarını okuyunca, hissettiklerimin daha ustaca dile getirilişi karşısında onun yazısını buraya koymaya karar verdim.

Ferhan Şensoy'un yazarlığını çok seviyorum, çünkü kendisinin yazdıkları bana bir yazarın kitabını beklemeyi öğretti ve çıkan son romanının benim için çok ayrı bir yeri var.

işte Metin Celâl'den Karagöz İle Boşverinbeni:

Beyoğlu'nda yalnız yaşayan bir adam... Karaköy'de bir pazarlama şirketinde çalışıyor. Hayatı evi, işi ve 'Eve En Yakın Lokanta' arasında geçiyor. Hiç arkadaşı yok. Bir gün, aydınlığa bakan mutfak penceresinin denizlik denilen dışa doğru çıkıntısına iki kumru yuva yapıyor. Kumrulardan biri iki yumurta yumurtluyor, kuluçkaya yatıyor. Yumurtalar çatlayıp yavrular doğduktan sonra da kumrular ortadan kayboluyor. İki yavru yuvada çaresiz kalıyor.

Ferhan Şensoy'un son romanına adını veren Karagöz ile Boşverinbeni (Aralık 2008, Ortaoyuncular Yay.) bu kumrular. Kahramanımız bu yavruları yaşatması gerektiğine karar veriyor. Onları su ve ekmek kırıntısı ile besliyor.

'Beyoğlu'nun taşla kaplanıp daha sonra o taşların kırılarak yeni taşlarla kaplan'dığı bir dönem. İstiklal Caddesi'nde yürüyememe de önemli bir olay. Kahramanımızın Eve En Yakın Lokanta'ya ulaşma mücadelesini de İstanbul Belediye Başkanı Mimar Kadir Topbaş'ın kulaklarını çınlatarak okuyoruz, zira kırık taşları onarmak için döşenen taşlar hâlâ kırık ve çökük. Lokanta aslında city'li pub'lı bir ismi olan lokanta bar karışımı bir yer. Müdavimleri var. Onları Ferhan Şensoy'un kendine has tanımlamaları ve sıfatlamaları ile tanıyoruz. Sadeceensedesaçprof, Bağlantılı Fikret, Çengelbulmaca Nuri, garson Ambülans'tan kısaltılarak Ambül, barmen Dublesitek gibi' Kahramanımız hemen her akşam onları ve diğer müşterileri izleyerek, konuşmalarına kulak misafiri olarak şarabını yudumluyor, peynirini yiyor. Böylelikle günümüz İstanbullularının hayatlarına kısa anlar için de olsa şahitlik etmiş, onların nasıl yaşadıklarını, neleri dert edindiklerini, olaylara bakış açılarını hafif mizahi bir anlatımla öğrenmiş oluyoruz. Sahnede Ferhangişeyler'de bu olayları anlatan Ferhan Şensoy'u dinliyormuş gibi oluyoruz. İstiklal Caddesi'ndeki ve Kahramanımızın Eve En Yakın Lokanta'daki gözlemler, hayatın dönüştürülmeye çalışıldığının işaretlerini veriyor. Sokaklarda türbanlı kızlarla birlikte barların, cafe'lerin de sayısı artıyor. Kahramanımız bu durumdan hoşnut değil ama sesini çıkartmıyor, sadece içinden söyleniyor. Kumruların apartmanın aydınlığına yerleşmesi komşuları rahatsız ediyor. Giriş katında oturan Çıtistememhanım, üçüncü kattaki Genelgiderlerekatılmambey, en üst katta oturan apartman yöneticisi Terasbenimbey kumruların guruldamasından rahatsız oluyorlar. İşyerinde ise sıradan bir şirket havası var. Şirket müdürü Keldoğan bey, sekreter Kimdevarbumemeler, çaycı Azdemçoksu başlıca şirket çalışanları. Sekreter Kimdevarbumemeler, kahramanımıza ilgi duyuyor ama karşılık bulamıyor. Kadının çıkma teklifleri, flört girişimleri nazikçe geri çevriliyor. Kahramanımızın başından kısa bir evlilik geçmiş. Ablasının gönlü kardeşinin yalnız yaşamasına razı değil, kardeşine iyi bir eş bulmaya çalışıyor. Sık sık arayıp yeni bulduğu gelin adaylarını bildiriyor. Onların özelliklerini ve güzelliklerini ballandırarak anlatıyor, buluşmalarını öneriyor. Ama kahramanızın yaşam rutinini değiştirmeye niyeti yok. Ablasını çeşitli bahanelerle atlatıyor. Kumruları besledikçe yavaş yavaş kahramanımıza alışıyorlar. Kahramanımız için de onları beslemek hayatının önemli bir parçası halini alıyor. Kumruların tek başlarına uçup uçamayacaklarını, uçmayı öğrenince de yuvalarına dönüp dönemeyeceklerini merak ediyor. Onları ailesi gibi hissetmeye başlıyor. Hayatını kumrularıyla daha çok ilgilenebileceği bir hale getirmek, işte daha az çalışıp evde daha çok bulunmak istiyor ama bu mümkün değil. Aksine, müşterileri ziyaret edip satış yapması için bir Anadolu turu yapması gerekiyor. İki hafta sürecek bu iş gezisinde kumruların nasıl besleneceği onu endişelendiriyor. Ama nedense aklına eve temizliğe gelen Nafiye Hanım'a bir anahtar verip kumrulara yem vermesini söylemek gelmiyor. Pencerelerin denizliklerine bol ekmek kırıntısı ve su koyup yola çıkıyor.
İstanbul'a dönüş
On dört günü kötü otellerde, hüzünlü akşamlarda kumrularını düşünerek geçirdikten sonra İstanbul'a dönüyor. Beyoğlu'nda değişen bir şey yok, taş döşeme sürüyor. Döşenen taşlar göçünce yeniden kırılıp döşeniyor. Ama Karagöz ve Boşverinbeni ortada yok. Ertesi gün, denizliğe konmuş ekmek kırıntılarını görünce kumrular dönüyor. Kahramanımız guruldayarak onlarla konuşmaya, derdini anlatmaya çalışıyor ama kumrular ne dediğini anlamıyor. Ferhan Şensoy, bir hoşluk olarak kumruların kendi aralarında konuşup, kahramanızın tavırlarını, yorumlamalarını da eklemiş. Bu arada günler geçmiş, havalar ısınmış, Dünya Kupası başlamış, bardakiler tatil planlarından ve futbol maçlarından söz ediyor. Kahramanımızın da tatile çıkması gerek. Kumruları da yanında götürmeye karar veriyor. Kocaman bir kafes alıyor. Ama tüm uğraşmalarına rağmen kumruları kafese girmeye razı edemiyor. Bunun üzerine arada gelir beslerim diye düşünerek, Ayvalık'a değil de yakınlarda bir yere gitmeye karar veriyor. Karadeniz kıyısındaki Kıyıköy'e gidiyor. İnternetten bulup gittiği Sahil Pansiyon sahilde değil, görüntüsü de internettekilere hiç benzemiyor. Kahramanımızın hayat düzeni burada da değişmiyor. Günlerini şarap içip peynir yiyerek ve çevredekileri izleyerek, dinleyerek geçiriyor. Denize girmiyor, yakına bile gitmiyor. Kıyıköy, daha çok dar gelirlilerin geldiği bir yer. Kahramanımızın kaldığı pansiyon da en ucuzlarından. Ona rağmen, bir odada beş kişi kalıp, kendi yemeklerini pişirerek insanlar tatili daha da ucuza getirmeye çalışıyor.
Yeni insanlar
Kahramanımız kumrularını merak ettiği için tatilini kısa kesip İstanbul'a dönüyor. Neyse ki kumrular ortadan kaybolmamış. Kendisini affettirmek için onlara sıcak simit alıp ufalıyor. Havalar serinliyor. Sonbahar geliyor. Kumruların göç mevsimi ama Karagöz ve Boşverinbeni sıcak ülkelere göç etmiyor. Rutini bozan Eve En Yakın Lokanta'nın yandaki café'ye devredilmesi oluyor. Lokantanın yapısı bozuluyor, kafeleşiyor. Çalınan müzik değişiyor. Gürültücü gençler gelmeye başlıyor. Kahramanımız da kendine yeni bir yer aramaya başlıyor. Nedense, Nevizade'nin, Asmalımescit'in klasik meyhanelerine gidip oturmuş bir düzende rahat etmeyi tercih etmiyor. Lokanta-bar tarzında bir yer arıyor yine. Gittiği yerler, Eve En Yakın Lokanta'nın yeni halinden de beter. Hiçbir yerde rahat edemiyor, hepsine kusur buluyor. Bu arada yeni insanlar tanıyoruz, onların dünyalarına giriyoruz. Kumruların kalıcı olduğu anlaşılınca komşular daha çok şikâyet etmeye başlıyor ama kahramanımız onları doyurmaktan vazgeçmiyor. Yönetici kapıya dayanıyor, hatta polis geliyor ama kumruların evde değil dışarıda yaşadıklarını öğrenince bir şey yapmadan gidiyor. Bu arada Karagöz, kardeşi Boşverinbeni ile çiftleşmiş. Kuluçkaya yatıyor. Kahramanımız dede olacağım diye seviniyor. Ama Karagöz kuluçkaya yatmasını bilmiyor, sık sık yuvadan uçuyor. Kahramanımız yavru doğmayacak diye telaşlanıyor, haklı da çıkıyor. Kısa süre sonra Karagöz, iki yumurta daha yumurtluyor. Onlara Aşk ve Meşk adını koyuyor. Aşk ve Meşk de birkaç ay sonra yavruluyorlar; Bırt ve Dırt. Kahramanımızın kumrulara bağımlılığı gün geçtikçe artıyor. Bu sırada tekrar bir Anadolu turuna çıkması gerekiyor. Yola çıkıyor ama aklı hep kumrularında. Eve dönüşte kumrularını bulamıyor. Büyük bir hüzünle, içki içerek bekliyor. Gelmeyeceklerine inanınca çıkıp aramaya başlıyor. Komşuların kumrulara bir şey yapmış olabileceğini düşünüp kapılarını çalıyor. Çıtistemem Hanım'ın boğazına sarılıyor. Kadın canını zor kurtarıyor. Karakola gidip polise başvuruyor. Kimsenin kendisine yardım etmeyeceğini anlayınca da kumruları kendi aramaya karar veriyor. Bunun yolu da uçmaktır. Bu tepki patlamasını anlamak kolay değil.Ferhan Şensoy'un önceki kitaplarından bildiğimiz tatlı dilli, abartıya kaçmayan, dozunda mizahı bu kitabında da var. Yalnız, içine kapanık, kendine kurduğu düzene bağlı bir insanın kumruseverliğinin hastalık halini alması süreci 389 sayfa sürüyor. Hayatı, insanları iyi gözlemleyip abartmadan mizahla anlatılması, akıcı anlatım ile birleşince kitabı sonuna kadar okuyoruz.

Metin Celâl Cumhuriyet / Kitap- , 12.02.09



2 yorum:

beenmaya dedi ki...

güzel bir tanıtım yazısı olmuş eline sağlık.

şunu belirtmeden geçemeyeceğim ki şanslısın. sana bu kitap ismiyle gelmişler bir şekilde. ama gelenleri bir bilse mesela geçenlerde büütün kilis halkı bana gelmiş neden bilmem şimdi bende kilisle ilgili bir yazı yazsam mı acaba diye düşünmekteyim hani gelenler bari kilise dair birşey görsünler :)))

coffeé dedi ki...

>beenmaya,

:)))))))))))))))))))))))))))))))))

yaz tabi ki de, çok çok güzel bir kilis yazısı olur hatta :)