nereye dönsem baksam
dünya kırık aynalarla dolu
bedenler erise de ötekinin içinde
ne sen beni görüyorsun ne de ben seni
dünya kırık aynalarla dolu
bedenler erise de ötekinin içinde
ne sen beni görüyorsun ne de ben seni
demiş Yahya Hocam kırık aynalar şiirinde.
şu sıralar kırılan, eriyen aynalarla dolu gibi geliyor etrafım. neydi o kavramlaştırdıklarımız? hayatımızın mihenk taşı olmuş tanımlamaları? hepsinin yeri değişmiş, onları açıklayan cümlelerin ya özneleri yitmiş ya da anlamsızca devrilmiş cümleler bir bir.
bakıyorum bir aynaya, kendimi gördüğüm sandığım yerde çok başka bir suret varmış aslında. "ben"im diye baktığım aynaların hepsi beni göstermiyor şu sıra. o görüntünün ışığın yansımasının şakasını keşfeder beyin, bir oyun olduğunu keşfeder, beyincik karşı koymaz; onaylamadan da duramaz. bu bürokrasi işleminden sonra karalı küskünlüklere sığınır oluruz, unutturacak da bir şey araken bu küskünlükleri. kalp, mantık, beyin, beyincik hepsi iç içe geçer aynalar gibi. sol omuzdan sağ omuza doğru fişiktirmeler; sağ omuzdan sol omuza doğru da yatıştırmalar. sağ duyuların hepsi sağır ve dilsiz olsun isteriz; ama bu da pek işimize gelmez.
benler, senler arasında gidip gelmeler işte. benin farklı senin farklı olduğunu bir türlü içselleştiremeden. bu yüzdendir ya kırılganlıklarımız. "ben öyle yapmamaştım ona" deriz hep, haklı payları hesabımıza yazarken. oysa karşımdaki sen ben değil. bu çok basit ama beklentileri alt üst eden bir ayrım.....
"bütünleştirmeğe çalışma benim
her bir parçam da benim
ben senim deme bana
ne sen ben ol
ne ben sen
benim olmak istesen bile
ben sen olmam
olamam
ummana döksem de tutkumu
benim olmanı istesem de
sen ben olmazsın
olamazsın
kendinde başkası olmak isteyen
bırak boşuna uğraşsın
sonunda şaşsın beyhude çekilen küreğe
sen sensin
ve ben ben
o da o
böyle kurulmuş
nizam-ı alem
alem ne der diye
alem gibi olmağa kalksan
dimyat'taki pirinci el
evdeki bulguru sel götürür
sonunda bakarsın ki kendin de olamamışsın
ve geçmiş ömrünün fasl-ı baharı
yazı
son bahar yaprağı küser sana
ne var ki korkacak der
bu kadar kendin olmaktan
düşerken toprağa
servi boylu kavağın damından"
Yahya Tezel
her bir parçam da benim
ben senim deme bana
ne sen ben ol
ne ben sen
benim olmak istesen bile
ben sen olmam
olamam
ummana döksem de tutkumu
benim olmanı istesem de
sen ben olmazsın
olamazsın
kendinde başkası olmak isteyen
bırak boşuna uğraşsın
sonunda şaşsın beyhude çekilen küreğe
sen sensin
ve ben ben
o da o
böyle kurulmuş
nizam-ı alem
alem ne der diye
alem gibi olmağa kalksan
dimyat'taki pirinci el
evdeki bulguru sel götürür
sonunda bakarsın ki kendin de olamamışsın
ve geçmiş ömrünün fasl-ı baharı
yazı
son bahar yaprağı küser sana
ne var ki korkacak der
bu kadar kendin olmaktan
düşerken toprağa
servi boylu kavağın damından"
Yahya Tezel
foroğraf:http://miyavik.deviantart.com/art/mirrors-109359146
2 yorum:
işte tamda bu yüzden diyorum ya, binsem arabaya aklım arka koltukta, yüreğim yanında.. fişirtirmeler, yatıştırmalar arka koltukta.. ben ön tarafta müziğimle başbaşa.. karşındakini kendin gibi gördükçe daha mı çok kırılıyor bu aynalar bilmem ki..
ah Coffeé aahh gecenin bir yarısı bak şimdi yaptığına:)
>nily,
ben yapmadım yahya hoca yaptı :):)galiba nily karşındakini kendin gibi görünce çok daha fazla vuruyor aldatıcı akisler. en güzeli müzikle başbaşa gitmek...
Yorum Gönder