Pages

17 Aralık 2009 Perşembe

eski defterler....

o öyle birisidir işte... sizin hiç beklemediğiniz anın kişisidir... birden geliverir, sanki o içindedir hayatınızın da siz görememişsinizdir-ki bu sizin zannınızdır ya- çıkarıverirsiniz onu o "göremediğiniz yer"inden hayatınıza...

boş bakışlarınızı , gülüşlerle kaplayan kalp çarpıntıları silsilesi başlar... ne nerede yürüdüğünüzü bilirsiniz, ne arkadaşlarınızın anlattıkları hafızanızda kalır... siz normal şartlar altında yaşadığınız dünyadan çekip gideli baya bir olmuştur... çok kısa sürede olmuştur, ama size çok uzun bir zaman gibi gelir... o yüzden "çoktan"dır... seçiminizi yapmış ve kafanıza koymuşsunuzdur... kimse tutamaz sizi... onu da kimse tutamaz... oysa o durduğu yerde durmaktadır, yani sizin bırakıp gittiğiniz dünya ile birlikte, iktisat jargonuyla ifade edecek olursak ceteris paribus tur ama siz sizinle gittiğiniz başka yerde sanırsınız... ısrarla bu vardır kafanızda, başka da birşey yoktur, kimse de bir şey sokamaz... ta ki.................................

bu dünyadan gittiğinizde, dünyanın kanunları sizin yakanızı bırakacak mı sanırsınız... dünyadaki yerçekimi hızlı bir şekilde devreye girer- eğer biraz şansınız varsa bu yavaş yavaş da olabilir tabi, yer çekimine karışılmaz- ayaklarınız ağırlaşır ve kendinizi kendinizle biraz değişmiş olan dünyanızın ve hayatınızın içinde bulursunuz... eğer dünyanızın anahtarını bir komşunuza bırakma şansınız olmuş ise o sırada, çiçeklerinize iyi bakılmış, kedinizin düzenli yemeği ve suyu verilmiş, sevilmiş, köpeğiniz mutlu, balığınız ise hala sağdır... ancak anahtarı birilerine emanet edememişseniz -ki böyle birşeyi düşünemez ve istemezsiniz o anda- kuruyan çiçekleri atarsınız içlenirsiniz biraz, hafif sararmış olanları da sularsınız habire dirilsinler diye, köklerine bakarsınız sağlam mı hala diye... sonra tozlanmıştır birçok yer, temizlemeniz gerekmektedir... ama istemezsiniz, dokunamazsınız, mecaliniz yoktur... tozlanmaktan da korktuğunuz için ufak ufak başlarsınız... yerlerden, duvarlarınızdan, asılı tablolarınızdan... camlara pek cesaret edemezsiniz... gözünüze yüksek gelir, zaten yol yorgunusunuzdur kayıp düşmekten korkarsınız, camdan aşağıya düşmekten ya da camı siler silmez yağmur yağmasından korkarsınız...

siz dünyaya düşmüşsünüzdür... ama aslında hiç kıpırdamamış olan, sizin sizle beraber geldiğini sandığınız ise o yerindedir, sabittir... ama bilemezsiniz hiç yerini... ilk baş aramaya koyulmak istersiniz, bir iki bakınırsınız etrafınıza, sonra da onun sizi bulmasını istersiniz... yerçekimi sizi çekmiştir ama sizdeki zanlara dair bilinçaltınızın üreteceği yerçekimini bir türlü öngöremezsiniz... nasıl olacaktır ki? değişmiş dünyanızda birçok şey yıkık dökük, ama elinizde dünyaya getirirken gümrüklerden geçirebildiğiniz o güzel şeyler de vardır... nasıl yerleştireceksinizdir ki şimdi onları?

ya o dünyayı satıp başka bir yere taşınmak istersiniz, ya da dekorasyon konusundaki yaratıcılığınızı zorlarsınız, kendiniz yerleştirirsiniz, silmediğiniz camları da "aman yağarsa yağsın" deyip silersiniz... hakikaten ya o anda yağar, ya da şansınıza çok güzel bir hava vardır dışarıda; camlar lekelenmez, lekelenmesi gecikir...

sonra da yarı değişmiş, yarı eskimiş, yarı yenilenmiş dünyanızda yakarsınız sobanızı... bacanız tüter... bu dünyada olmadığınız zamanların güzel yanlarına "iyiki" deyip, bir daha da dünyanızı bırakmak istemezsiniz...

24.07.2006 04:36'de cümleler kalemin ucundayken
bu şarkıda kulaklardaydı....



2 yorum:

beenmaya dedi ki...

bulut bulut olmuş burası....mavi mavi olmuş ne güzel :))

coffeé dedi ki...

@beenmaya,
profilimde yazan yazıya uygun olmuş gayet değil mi?? :):)