Pages

31 Aralık 2009 Perşembe

yeni yıla eskimeyen ece temelkuran yazısı...

Biri alıp başını gitmeye, artık "emniyetli" hayatına bir son verip iç sularının yönüne göre akmaya karar verdiğinde niye etraftaki herkes büyük bir paniğe kapılır? Herkes niye "Hayatının hatasını yaptığını" söyler biri sıradanlığın kalabalık otobanından çıkıp denenmemiş yollara sapmaya kalktığında?
Çünkü insanlar korkarlar. Korkularına "göre" kurdukları hayatlarını sıkıntıyla sürdürüp durdururken başka bir ihtimalin mümkün olduğunu bilseler artık onlar da bu riski göze almak zorunda kalacakları için bayat hayatlarını onaylayıp hep birlikte "Başka hayat zaten olamaz. Doğrusu bu!" derler. Demek mecburiyetindedirler.
Bu yüzden bu yılbaşı yine insanlar, tıkız bir gayretkeşlikle, ince hesapların dar ruh halleriyle eğlence yerlerinde rezervasyonlar yaptırıp sıkıntılı hayatlarını "sıfırlamış" gibi yapacaklar. Yeni "enerjilerle" bir önceki gün bıraktıkları hayatlarına, bir önceki gün bıraktıkları yerden devam edecekler.

Her şeyin bedeli var mıdır?
Muhteşem şarkı "Firuze"de der ki:
"Her şeyin bedeli var / Güzelliğinin de / Bir gün gelir ödenir / Öder Firuze"
Hepimizin kafasında son derece bu topraklara ait olan bir fikir olarak var galiba. "Gençliğinde çok çalış ki, yaşlılığında rahat edesin" adlı bir nine dizi tembihi! Oysa belki de öyle olmayacak. Biz bu çok onaylanmış, çok doğru, çok başarılı, çok kontrollü hayatları yaşayıp duracağız. Sonra bir gün yaşlandığımızda yine "rahat" etmeyeceğiz. İçimizde silik gibi görünen oysa devasa bir makine gibi çalışıp duran bir mekanizma bu sanki. Şöyle sanıyoruz gibi:
Sonunda biri gelecek. "Çok tebrik ediyoruz sizi!" diyecek, "Bugüne kadar canınızın istediklerini değil, yapmanız gerekenleri yaptınız. Bu sebepten sizi şimdi ödüllendiriyor ve harcanmış zamanlarınızı geri veriyoruz!"
Oysa zaman, harcanmadığında biriken bir şey değil yazık ki!
Üstelik harcandığında da hakikaten biten bir şey zaman.
Zaman hayata eşit çünkü. Maalesef öyle... Maalesef!

Direksiyon bu yıl kırılır mı?
Yani belki şimdi, tam şimdi, tam da canımızın çektiği gibi bir hayata başlasak sonunda kimsenin de tam olarak ne olduğunu bilmediği ama çok korktuğu o bedelleri ödemek zorunda kalmayacağız. Belki şimdi bugün "Arkadaş ben tango öğrenmeye Arjantin’e gidiyorum" desek, yıllar sonra bir zebella çıkıp "Ho ho ho! Canının istediğini yaptığın için şimdi ıstıraplar içerisinde bir yaşlılık geçireceksin!" diye bağırmayacak.
Belki de zaten mühim olan bizden kalan hikâyenin fiyakalı olması. Hayat geçecek çünkü, bitecek, beden çözülecek. Geriye sadece çok küçük bir hikâye kalacak. Üstelik bugün mecburiyetler, yükümlülükler, "doğrular" diye diye yaşadıklarınız o kadar şık bir hikâye olmayacak. Belki bütün bu hayattan, yaptığınız bunca şeyin arasından herkesin "Aman yarappi! Çok yanlış!" dediği ne varsa o kalacak. Bir rakı masasında biri sizi anarken "Çok başarılı bir şahsiyetti" demeyecek herhalde. Ama bir gün alıp başınızı gitmişseniz muhtemelen kadehler bu şık hareketinize kalkacak.
İnsanoğlu zamanı sıfırlamak için zaman içinde anlar seçer. Yılbaşı gibi, doğum günü gibi, evlilik yıldönümü gibi, şu gibi bu gibi... Bu anlar, suni olsalar da hayat üzerine düşünmek için hiç yoktan iyi bahanelerdir. Belki de bu yılbaşı bunlara bakmak lazım. Bu yıl için fiyakalı bir "hata" düşünmek lazım. Etraftakilerin yüzleri sizin için endişelenirken gülüp geçip, bir kere olsun direksiyonu kırıp otobandan çıkmak lazım... İyi yıllar!

2 yorum:

beenmaya dedi ki...

vay vay vay yeni yıla yeni bir tema ha kıskandım bak şimdi. yesin seni perin emi :)))

coffeé dedi ki...

@beenmaya,
yeni bir iş yok bari yenbi bir tema yapalım dedik :):) öperim çooookkk :):)