Pages

12 Nisan 2011 Salı

"güngörmüş deve"

Kaddafisevmezlerle Kaddafiperverler kapıştılar Libya’da. Bir halk ayaklanması. “Yeter artık bu Kaddafi düzeni” diyenler daha yüksek çıkardılar seslerini. İç savaşa döndü iş.
Her nedense Avrupa’nın uykusunu kaçırdı durum… “N’olucak bu Libya’nın hali? N’olucak bu Kaddafi sorunsalı? Müdahale etmek şart! İnsanlar ölüyor orada!”
Akşamüstü toplandı Birleşmiş Milletler’in kodamanları… Kaddafi gitmeli; Libya’ya demokrasi getirilmeliydi. Gerekirse silahlı müdahale yapılabilirdi.
O gece kendi kendine, silahlı müdahalenin şart olduğuna karar verdi Fransız, bombaladı Libya’yı… “İşte son model uçaklarımız! Bunlar yeni, akıllı bombalarımız! Biz de hiç az süper bir devlet değiliz. Pardon yani!”
Güngörmüş bir deve çölde yan gelip yatmış geviş getirirken başladı bomba yağmuru. Geviş getirmeyi kesti, gökyüzüne çevirdi başını deve. Uçaklar gördü gökyüzünde. Onlar ifraz ediyordu bombaları.
“Kim lan bunlar?” diye söylendi.

“N’oluyor lan?” diye silkindi uykusundan yanına uzanmış öbür deve.
- Savaş başladı galiba.
- Kiminle kim arasında?
- Bizimle birileri arasında.
-Birileri kim?
- Ben de onu merak ediyorum.
Develerden uzaklara düşüyordu bombalar. Düştükleri yerden alevler, simsiyah dumanlar yükseliyordu gökyüzüne.
“Zula bir yere mi gitsek?” dedi öbür deve. İstifini bozmadan yanıtladı onu güngörmüş deve:
- En zula yer burası.
- Zula olur mu? Tabak gibi ortadayız.
- Çöle bomba atmazlar.
-Ne biliyorsun?
“O bombanın tanesi dünyanın parası. Niye çöle atsınlar? Dertleri develeri öldürmek değil ki. Savaşı kazanırlarsa onlara da deve lazım. ‘Sırtıma düşman bindirmem’ der misin sen?” dedi güngörmüş deve.
Öbür deve bir an duraladı, sonra yanıtladı:
- Yoo! Ne fark eder? Sırtıma kimse binmese, iki hörgücümün arasında kimse olmasa, özgürce fink atsam çölde, daha iyi elbette. İlle biri binecekse sırtıma, dost, düşman fark etmez, şişman olmasın yeter!
“Uyumaya devam et o zaman!” diyerek geviş getirmeyi sürdürdü güngörmüş deve. “Ben sırtıma kimseyi bindirmem” demenin bilincine erememiş teslimiyetçi öbür deve yeniden daldı uykuya.

Siperde bekleyen Amerika, amiboid hareketlerle Natosal şemsiyeyi açıp devraldı bombardıman nöbetini… “Bunlar en son uçaklarımız! Uzay gemisi dizaynından yararlanarak ürettik. Şunlar en son model bombalarımız!”
Hangi kanalı açsam, sabahtan akşama kadar bomba reklamı… “Bin tane alana, 3 tane bedava! Her ülkeye lazım. Hemen sipariş verin. Elimizde çok az var!”

“Bu uçaklar çok değişik!” dedi gökyüzüne bakan öbür deve.
“Hepsi aynıdır. Üstünden geçtiklere yere bomba sıçan demir kuşlar” diye söylendi güngörmüş deve.
Libya konusunu rayına oturttuklarını düşünen Birleşmiş Milletler kodamanları, “Aslında Suriye’de de demokrasi yok yahu!” muhabbetine giriştiler.
“Zaten orada herkes Fransızca bilir” diye pis pis sırıttı Fransız.
Derken Suriye karıştı. Sanki kuş gribi, domuz gribi türünden salgın bir hastalık; Ortadoğu’yu saran domino hareketi… O ülkeden öbür ülkeye pıt diye sıçrıyor.
Suriye’ye kadar gelmesi bizim sınıra dayanması demek. Bize de sıçramasın?
Çünkü, basılmamış kitabın müsveddesini yasaklayan, ne ile suçlandıkları bilinmeyen gazetecileri yıllardır hapiste tutan, sabaha karşı olur olmaz insanların evini basıp didik didik darbe planı arayan, herkesin telefonunu dinleyen, yargıyı mengeneye almış, vatandaşına biber gazı sıkan bir düzene de kolay kolay demokrasi denilemez.
İster misin Birleşmiş Milletler’in kodamanları bir akşamüstü toplanıp “Türkiye’ye de doğru dürüst bir demokrasi şart!” deyiversinler!
Fransız balıklama dalar olaya: “Zaten Hatay’da hâlâ birçok insan Fransızca konuşuyor. Üstelik her pastanede kruvasan bulunur!”
Zor ayıklarız taşın pirincini! Bu durum Mısır’a, Libya’ya akü vermeye benzemez. Fakat sanırım böyle bir durumda Obama iki kepçe kulağım birden çeker Fransız’ın ve bizi korur.
Zaten biz başkanlık sistemine yelken açmış bir model demokrasiyiz. Gereksiz karamsarlık üretmeyelim; padişahımızın kıymetini bilelim!

Ferhan Şensoy, Aydınlık 11 Nisan

paylaşan Cüneyt Angın'a sonsuz teşekkürler....

Hiç yorum yok: