Pages

14 Şubat 2009 Cumartesi

dam üstünde saksağan, gel bize bazı bazı

evde bir haftadır, babamı dini bir törenle anma merasiminin hazırlıkları dolayısıyla hayatım felç olmuş gibiydi. neyse ki dün bu merasimi atlatabilmiş olmanın onuru ve yorgunluğu içinde dünü tamamladık ve bugüne de epey geç başladık.

biciğim'in kuzeni Özkan Ağbi der ki: "akrabalarımızı seçme şansımız olmadığı için, onları sevme zorunluluğumuz da yoktur." çok önemli ve benim "evet evet evet" diye kabul ettiğim bir önermedir böyle bir cümle. çünkü akrabalar başımıza gelen şeyler. kimisi çok güzel sürprizler olabilirken, kimileri de felaket zinciri şeklinde olabiliyorlar.

dün bizim evimizi dolduranlar da bu felaket zincirinin halkalarındandı. kadınsal kaygıları sadece bulaşık makinesine tabakların yerleştirilip, bu dini törenin sonuna doğru zamanlamayı çok iyi tutturup gül suyunu dökebilmek, akılda tutulması pek de gerekli olmayan prosedür zincirinin akla kazınmasından ibaret. böyle olunca da otomatikman kaygı farklılığından kaynaklanan bir uyuşmazlıkla başbaşa kalıyorsunuz zaten. benim annem de ev hanımıdır, ancak bu kaygılarını alt parantezler içine almayı çok iyi becerir ve sizin kalp krizi geçirme evresine dahil olmanıza neden olmaz.

anlamadığım dün bizim evde toplanan kadınların daha doğrusu akrabalarımızın amacı babamı anmaktı. görünüşte. camekandaki görünüşe her zaman aldanmamak gerekiyor tabi. ancak ben evde ilk kez böyle bir şeye şahit olduğumdan ve bu konularda pek bir bilgim olmadığından eshefle eleştirildim.
"hadi gül suyunu dök"
"peki"
ben dökmeyeyim demiyorum. ancak teyzelerden biri erken davranıp gül suyunu dökmeye başlamışsa benim günahım çok büyük. neden hiç bilmediğin tevhid prosedürlerinde gül suyu dökme zamanını hissedemiyorum??? en büyük kabahatim bu.

bir ikincisi gerizeka demek zorunda kalıyorum ama öyle maalesef yapacak bir şey yok. bir ablanın tabakla altlık kavramını ayıramaması üzerine, bana ısrarla "altlıkları ver, altlıkları ver" diyerek tabakları kastediyor olmasını benim anlamamam. kendinin karıştırıyor olması değil. benim "gün " adı altındaki zevzek dedikodu toplantılarına hiç ilişmediğim ve orada tabaklara "altlık" dendiğini tecrübe edememden kaynaklanan tecrübesel bir sorun. peki ben onun egzistansiyel gerizekalılığını ne yapacağım?? her seferinde nötr yaklaşıp, ancak nötr yaklaşımımın ardından meydana gelen zevzeklikler özkan ağbi'nin önermesinin ne kadar da doğru bir önerme olduğuna şiddetle beni inandırır cinsten.

bu yazıdan akrabalarımın hiçbirini sevmediğim anlaşılmasın. elbette var, ama bunlar iki elimin parmak sayısından az. benim akraba kavramım ille de bu başıma gelmiş insanlarla değil de daha ziyade çok şey paylaşıp, beni ben olarak kabul etmiş insanlardır. örneğin özlem, özer, egemen kardeşimden ötedir; daha sonra Fehim Amcam bizim dükkanda bize yardım eden biri olarak görünse de öz be öz amcamdır, eski evde komşumuz olan gökhan ağbim ve hakan ağbim kuzenlerim; çocukları da yeğenlerimdir. ve bu akrabalık ilişkilerimde bazen vefasız olsam da sevgim ve saygım sabittir.

ancak o başıma gelen felaketlere gelince dileyebildiğim tek şet Allah'ın onlara tepelerinden bakması....

fotoğraf:http://www.oiseaux.net/oiseaux/passeriformes/images/pie.bavarde.dicr.1g.jpgTümünü Yasla

4 yorum:

beenmaya dedi ki...

Özkan Abi'nin sözüne şiddetle katılıyorum. işte böylesi zamanlarda birlikte olunması birarada olunması gereken zamanlarda ne yazıkki bazen tahammül sınırlarını zorlaman gerekiyor...

coffeé dedi ki...

maalesef peri maalesef... formumda olursam makaraya alıyorum, gülüp geçiyorum ama formumda olduğum zamanlar- özellikle bu insanlarla beraberken- pek nadir oluyor :)

beenmaya dedi ki...

bu arada bir yazı çıkarmayı düşünüyorum ve iznin olursa sana da gitsin istiyorum bu yazı...

coffeé dedi ki...

izin ne demek onur duyarım :) çok teşekkür ederim :)